Bazı şeyler ne kadar sorgulasanız ya da kızsanız da karşınızdaki insanın içinden nasıl geldiğiyle ilgili. Ne yapabilir, ne söyleyebilirsiniz ki, kabul edip geçebilirsiniz en fazla.
ve biz günahkarlar verilen idam kararına saygı göstererek, ellerimizi uzattık gül değildi beklediğimiz sadece kendi günahımız olsun istemiştik elimize konulacak ama başkalarının da günahı ellerimizde boynumuzda ayaklarımızda.
Çocukken hep o filmlerdeki mutlu karakterler gibi olacağımı sanıyordum, çocukluk işte. Nereden bilebilirdim ki o hep ölen karakterin, o sürekli canı yanan karakterin, o sürekli kaybeden karakterlerin ben olacağımı. Hayat işte. Her seferinde en büyük dersini veriyor, her seferinde tekrar ediyor ama bakmak istemiyorum. Peki neydi ders? Nerenden edersen umudu; orandan sikerler, hayatının anlamı olan o duyguyu… Hayat işte...
Uçurumun kenarına tutunmuş bir papatyaya takılıp, kalmıştı gözlerim. Ne çok benziyorduk birbirimize; Uçurumun kenarında yaşıyor, Hayata da bir o kadar sımsıkı tutunuyorduk.
Ben herhangi bir sorunu karşımdaki insanla çözmem gereken yerde tek başıma üstesinden gelmek zorunda bırakılırsam giderim. Dünyanın en mantıksız olayı böyle bir durumda orada kalmaya devam etmektir zaten.
Ece Temelkuran’ın sevdiğim bir alıntısıdır; “Bir insan, bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. Aşk diye buna denir: Bir insan başka bir insanda tekinsiz bir ev görür. İnsan yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.”