Cidden kalp kalbe karşıymış! Ben de aynen Cemil Meriç'in bu sözünü te ilk seferki konuşma zincirinde yazacaktım ama... Şu gıcık kelime kısıtı (kaşlarını çatarak baktı.) ^^ buna mani oldu. Sen zikretmiş oldu. Kesinlikle! İkisinin de mekanı cennet olsun. Teoman hoca çok kıymetliydi ben hep takipedrdm
Vakit ayırıp felsefe söyleşilerini dinlemek notlar almak niyetindeyim.
Aksi halde Allah korusun, çalıntıya gidebiliyor. Ve bunu okullar büyük büyük insanlar bile yapabiliyor maalesef. Ola ki şiir etkinliği olursa daha resmii yerlere evet göndermende fayda olabilir. Zira her ne kadar olsa da böylesi platformlar yine de eksik olabiliyor ya da şiirden anlamayan olabiliyr
Uyarıların için teşekkür ederim. Dikkat edeceğim.
Ah anladım. Olsun eğer içindne geçiyorsa bunu belirgin kılmanda belki bir güzellik doğabilir? Ama şu da var ki (naçizane öneride bulunmak isterim zira benim birkaç kez başıma geldi normal yaşantımda da.) yazılarına bir mühür, damga, imza, mahlas ekle veya onu resmii kılacak unsura sığın lütfen.
Evet. Mahlas arayışındayım. Virgül'ü kullanmaya devam edemem çünkü şiirlerim romanıma kıyasla daha kırılgan ir tarafımdan çıkıyorlar. Ahfa da kulağa artık o kadar beni yansıtan bir şey gibi gelmemeye başladı.
Lavinya o zaman bir sanat müzesinde? Harika. Oraya birkaç heykel, çini, büst vb gibi unsurlar da ekleyebilirsin eğer sahneyi bozmayacaksa.
Kültür merkezindeki bir gezide, evet. Çok ayrıntısına girmesem de betimlemelerin aralarına serpiştirdim.
Emeğine sağlık! Ve güzel bir alıntı okudum teşekkürler! ^^ Lakin editöre gittğinde belki bir düzeltme alabilir. Zira ben tez yazarken ya da bilimsel bir yazı, danışmanım ırk, milliyet, etnik kelimeleri kullanmamalısın demişti. Halbuki ben bir kültür unsuru anlatıyordum ama... :/
Ben ırksız, yersiz yurtsuz karakter yazanları gördükçe canım sıkılmaya başladı. Fabrikadan çıkmış gibi kimsenin kültürel bir kökeni olmayışını gördükçe de karşıt bir şeyler ortaya dökmek istedim.
ve bunu kocaman gülümsemeyle okudum ^^ Kesinlikle evine dair Kraliçe olmanı bir hanım. Katılıyorum. ve haklı da bir gerekçe. Lakin bir şartla, yönetim benim elimde olmalı! :D hahaha hakkı var kadının, kesinlikle destekliyorum. ^^
İşte kralını bulmak için de ince eleyip sıkı dokumak, sabırla beklemek lüzum ediyor ki bazen bu bekleyiş çok yoruyor.
Sadelik bir tutkudur! ^^ Kesinlikle! Minimalizm ve türevleri hatta ona dair birçok şey beni de efsunluyor. Her ne kadar tarihi yeni olsa da bu, güzelliğini ve etkisini güçlü kılmaktan geri durdurmuyor. Birçok şeyde minimalizmi ben de severim.
Aslında tarihinin yeni olup olmadığından çok emin değilim. Çünkü İskandinav ya da Japon kültüründe olduğunu düşünüyorum. Ha değil mi ki onların da Rokoko ile yarışabilecek dönemleri ya da kraliyetleri vesaire olmadı, vardır. Eh bakıyorsun Muhammed'i anlatırlarken sadelikten yanaydı diyor. Bugün evlerde lüzumsuz, kullanılmayan o kadar şey var ki...İş göz doldurmaya geldi mi severim de eşyaya hizmet fikri beni itiyor, arada kalıyorum.
zanaatkar olabilir? Bilmem böyle bir hipotez kurdum zihnimde ama... Bilemedim.
Netleşmek zorunda da değil. İşin eğlencesi süreç, anlam arayışında biraz da. Ben bir gün sırf canım sıkıldığı için bir taşı oysam, pek bir şeye benzemese, üç gün sonra biri görüp ondan anlam çıkararak hayatında bir değişikliğe gitse...İşte bu da kaos teoremine kanıt oluyor. Bence tabii.Sayfalardır yazdığım kurgu mesela. Yazarken öyle bir an geliyor ki yazdığım her şeyin bir varış noktasının olduğunu o ana kadar göremeyişimin önünden bir perde kalkıyor, sanki biri zihnimdeki bir şeye dokunuyor, o elektrik akımı böyle kendi kendime oluşan açık seçik bağlama şaşırmama sebep oluyor. "Allah'ım," diyorum. "Bunu bu zamana kadar yazdıran sendin, bilmeden geldim, şimdi bana ulaşılacak yeri de sen verdin." O kadar acayip ki ben yazmamışım gibi oluveriyor.
Bir de (benim fikirlerim bunlar.) sanat olma olasılığı şundan olabilir. Herkeste olan bir şey değil. Herkesin özeline dair bir para karşılığı alınan bir şey değil. Bir üretim vb durum değil. Bu da onu zanaat değil sanat yapıyor olabilir. Eğer salt para yönünden bakarsak bugün bir ressam da o zaman
Evet. Sanata gözlemci değil sanatçı gözünden baktığımda anlatılmak istenene odaklansam da bazı şeyler gözlerimize hoş geldiği için de sevilebilir.Pratikle bu iş pekâlâ zanaate dökülebilir lakin haklılık payın yüksek bu konuda.
Baskılı dönemlerinde daha da güzel şiirler yazmışlar. Velhasıl kelam burada da öyle olabilir. Hem din unsuru olması hem de bir içtenlik, kendi nefsini yok sayma, azizlik, kutsallık olduğu için zanaat olmuyor olabilir. O da bir sanat kapsamında inceleniyor oalbilir.
Modern, hele dijital sanatta matematik bilmeden olmuyor zaten. Küçümseyesim geliyor ama düşününce bilgisayarların yardımıyla ve matematiğin azametiyle ortaya çok daha sade ve görkemli, daha fazla anlam barındıran şeyler de çıkabiliyor. Biraz da kişinin bakış açısıyla ilgili.
Bir dönem vardı, (4. Murad mıydı yoksa başka siyasi bir çalkantı mı emin değilim.) zamanın yöneticisi/padişahı/sultanı vs. şairlere şart koşmuş. Aruz ölçüsüne salt bir kalıp vermiş ve ''Böyle yazacaksınız şiirlerinizi!'' diye ferman buyurmuş hatta. İlginçtir ki şairler serbest dönemlerine nazaran
Kesin bir takıntıdan doğdu bu ferman bu arada. Hissediyorum. Gjsdhksdhgılsdhfes
Aslında evet! Haklısın! Kalp kalbe şöyle karşıymış ki... Ben de vakti zamanında dersini alırken; ''Acaba zanaat olmuyor mu böylelikle yahu?!'' diye düşündüğümde, lise zamanımda rahmetli hocamın Türk edebiyatında Havas edebiyatını işlerken ki bir dönem konusu hatırıma geldi. Orada da öyle...
Mevzuya matematik katınca ne işine yarayacak diyorsun ama lazım demek ki. Edebiyatın matematiklisinden de razıyız hojam.
helezonumsu, belki ebru(?)sanatına benzeyen hipnotik etki midir acep? Ama buna bir ayrıca bakmayı düşündüm şimdi.
Yapay olarak üretilmesinin yanı sıra doğada bulunan bu örüntüleri de anlamaya yaradığını düşünüyorum. Ve bence mimaride de kullanılması ayrı bir karakter katacaktır. Şimdi böyle konuşunca... Benim fantastik kitabımdaki Pisa Kulesi çakması şu saraya kesin fraktal ögeler eklemem gerek.
Fraktal sanata dair açıkçası net net bir bilgim yok lakin Frontal duruş adı verilen, heykel ve resim sanatındaki (Bilhassa da Antik Mısır'daki hiyeroglif anlatıya dair bir terminolojinin olduğunu biliyorum ama...) bahsettiğin sanat acaba Julia kümesi ve Mandelbrot kümelerinden türeyen
Fraktal dediğimiz aslında sanattan ziyade bir yaratılış biçimi. Ben de söyledim mi emin değilim, Sinan Canan'ın kitabı Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler kitabından öğrendim.Matematikle de alakası var. Kesirli sayılarla ilgili olduğunu biliyorum, matematikle çok alakam olmasa da örnek vereyim. Buz kristalleri, şimşek çakması, suya boya damlaması, küflenmeler, örümcek ağları, ağaçların dalları, deniz altındaki mercan ve kaya oluşumları, çatlayan camlar, mermer yüzeyler, sığırcık kuşlarının dansları gibi şeyler...Yapay olarak Pisagor ağacı ya da Koch'un kar tanesini örnek göstermiş. Ben geometriye bu öğrendiklerimden sonra daha bir farklı bakar oldum.A! Baktım şimdi. Evet! Bundan söz ediyordum.
ine ine Viking savaşçıları; keşiş, papaz, din görevlisi, öğrenci kim varsa bütün erkek din görevlilerini daha ilk bölümden katletmişlerdi. Hatırlıyorum. Evet olur, böyle bir şey gerçekte de var çünkü. Fantastik tarza çok daha güzel uyarlama yaparsın.
Yine Yediveren Evreni'nde geçiyor, Kırlangıçlar Göç Ettiğinde kitabımda da rüya, zihin metaforu gibi şeyler yerleştirmiştim, bunda daha gotik ve daha ağır basıyor mistisizm. Elbette ana konu ve amaç şu kara romantiklerdeki mafya güzellemelerine karşı duruş olarak mafyayı içten çökertme hikayesi üzerine kurulsa da estetik anlayışım, fantastik yazarı yanım, kıyısından köşesinden bir şeyler eklememe sebep oluyor.Teşekkür ediyorum tüm o güzel sözcüklerin için. Uzun uzun konuştuk. Mis gibi oldu. Yine beklerim. ^^ Kendim de uğrarım inşallah bir gün.
mum yakma yerleridir. Açıklaması direkt böyle çünkü. Olur. Böyle bir sahne uyarlayabilirsin eserin. Çünkü ''Vikignler'' dizisinde Orta Çağ Avrupası döneminde İngiltere'nin yanlış hatırlamıyorsam ''Wessex'' köyünde (emin değilim dediğim gib) böyle denize nazır, ormanlık alan, teeeee tepelerden
Günümüzde geçiyor, daha doğrusu 2015 hikayesi ancak konu ben olunca biraz oradan buradan toplayarak "Mistisizm olsun, rüya olsun, kadının kedisi neredeyse konuştu konuşacak kadar zeki, altıncı hissi kuvvetli olsun" diyerek işi Poe seviyesine kademe kademe çıkardım. Glcjadkjaskfjaf
''Hristiyanların tapınak veya kutsal alanı, bazen küçüktür ve büyük bir kuruma bağlıdır. Büyük kiliselerin içinde bir azizin adına ayrılmış küçük ibadet yerleri de olup özellikle kırsal alanlarda ve küçük yerlerde veya yol kenarlarında dinsel ihtiyaçları karşılamak için yapılmış dua etme ve mum
İbadet edilecek yere çiçeklerle donatılmış bir tabut yerleştiren Budist bir karakterim vardı mesela bu kitap için. Kadın pagan, adam Budist, değişik değişik inançları kilisenin içinde toplayıp ortak amaç belirlemiştim. Birbirlerine olan bağlılıklarını görme. hastalıklı boyuttaydı. Gljfnjalandkljafa Hikayeyi evrimleştirdim, daha sağlam zemin üzerine oturtacağım ama bazı şeyleri, özellikle o mekanı birebir aynı bırakmayı düşünüyorum.
Şapel ekleyebilirsin belki? Dağdan/tepeden inmiş. Köy. Uzak. Issız. Bu direkt ''Şapel''
Evet. Kesinlikle. Teşekkür ediyorum. İki katlı, ortası açıkta, yüksek tavanlı bir hanın içine şapel ekleyecek, vitraylı pencerelerle noktalayacağım. Ay, çok güzel olacak!
Okumayı hep seven bir çocuktum. Büyüdüğümde de sevdiğim, hep böyle nakışlı şeylerin ya da tarihlerin izini, kökeni bilmeyi kendime bir ilke olarak edinirdim. Sürüyor hala. Uzmansal anlamda da okudum ki hala da ilerisini düşünüyorum diyeyim. Bilimsel anlamda bir tık naçizane bilgim var, evet.
Ben o konularda savruğum galiba. Öğrenme sürecim kitapta lazım olan bir şey oldu mu merakla bir tetikleniyor, hop bir bakmışım hiç alakam olmayan bir şeyi sırf orada lazım oldu diye öğrenmişim. Diğer türlü akademik açıdan tam bir fiyaskoydum.
Güller güzelliklerini onlardan aldığı günlerden beridir de sevgiliye hep güller almamız ya da onu güllerle süslememiz de bundan olabilir. Çünkü kitap sayfalarımızda muhakkak bir tane de olsa bir gül, katmer katmer yaprakları ile iliştirilir bir yerlere. :)
On dokuzumu geçene dek güllerden hazzetmezdim. Kokusu tuzlu gelir (bunu ancak böyle tasvir edebiliyorum), görüntüsünü klişe bulurdum. On beşimden beridir de kardelenlerdir, zambaklardır filan (hiç kokusunu almadığım çiçekler) daha gözüme hoş gelirdi. Sonra malum kadın kafamın içinde bir örgüt kurdu, bir süre ona isim aradım, bir baktım Yediveren olmuş ismi. Yediveren Evreni de gülsüz olmaz, barıştım. Gül suyu ile tonik yaparım bazen yüzüme. Geçtiğimiz aylarda da yatalak komşumuz bana hiç görmemesine rağmen gül göndermiş. Annemle ziyaret etmek istiyorum. Ömrümde aldığım ilk çiçek için teşekkür edeceğim inşallah.
Ulu Camii'nin evet, ruhu çok asil. Ve güzel bir göz zevkine şahitlik ediyor insan. Of! Büyük geçmiş olsun! Bunu duyduğuma üzüldüm :/ Ama yine de insanın zihninde güzellik kalıyor değil mi? :)
Keşke o dönem bu yönden daha meraklı olsaydım, not alsaydım diye bir pişmanlığım var maalesef. Bu konulara yirmimden sonra, son üç senedir daha çok meyilliyim.
Güzellik mi tam emin değilim ama dingin, duru şeylerin iz sürücüsüsün sen de galiba? ''Zarafet'' kelimesini öyle ki ben ^^ bir dönem kıyafetlerime etiket gibi ya da yapmaya çalıştığım örgü benzeri aksesuarlara dahi iliştirmeyi çok severdim. Kelimenin tını dahi çok hoş gelirdi kulağıma. Uçuş uçuş.
Evet. Bir yanım düz renk kullanayım, sade olayım, yaşamımda ön planda tutmam gereken şeyler varken vaktimi giyinmeye harcamayayım diyor, öbür yanım "Fırfırlı elbiseler, dantelli kıyafetler, şifoooon!" diye bas bas bağırıyor. Gvldvlkjgvkdsgs