Aslına bakarsan bütün insanların hayatı beklemekle geçiyordu. İstedikleri şeyin gerçekleşmesini ya da bir gün geberip gitmeyi bekleyip duruyorlardı. Markette tuvalet kağıdı satın almak için kuyrukta bekliyorlardı. Bankadan para çekmek için kuyrukta bekliyorlardı. Ve eğer paraları yoksa, daha uzun kuyruklarda beklemeleri gerekiyordu. Önce uykunun gelmesi için, sonra da uyanmak için bekliyordun. Önce evlenmek için, sonra da boşanmak için bekliyordun. Önce yağmurun yağması için, sonra da yağmurun durması için bekliyordun. Yemek yemek için bekliyordun, sonra tekrar yemek için yeniden bekliyordun. Bazen de bir sürü delinin arasında "Acaba ben de onlardan biri miyim?" diye merak ederek bir psikoloğun muayenehanesinde bekliyordun.
Modern hayatta insan, kendi kaderini kabullenmeye şartlandırılır. Böylece patronlar ve politikacılar, kimsenin bir şeyi sorgulamadığı bir dünyada, istedikleri gibi hareket ederler.
Televizyon denilen bu orospu çocuğunu seyredip sıkıntını dağıtmaya çalıştığında yalnızca kendini kötü daha da kötü hissediyordun. bitip tükenmeden birbiri ardına anlamsız yüzler geçiyordu karşından. içlerinde birkaç tane ünlünün de bulunduğu sonsuz bir aptallar resmi geçidiydi televizyon. eğlence programları güldürmüyordu, dramalar da dördüncü sınıf şeylerdi.
Duygusal hayatım için yakın bir dost ve nefret edilen bir düşman her zaman için vazgeçilmez oldu; bunları tekrar tekrar yaratmayı başardım ve sık sık, çocukluk idealimde olduğu gibi, dost ve düşman aynı kişide birleşti.
saatin alarmı var asla kullanmam. insanın düzenini içgüdüleri belirler. gerizekalı adamın teki bana para veriyor diye kalkacak değilim. bedenim ne isterse o olur. o şimdilik bir birayı tercih ediyor. evet sabahtan başlıyorum. alkolik ölsem ne yazar? hiç değilse kafam iyi giderim.