Belki tenimin tuzunda hiç olmayacaksın ama dudağımın kenarında taşıdığım mutlu gülüşün adı olarak kalacaksın. Kimseler bilmeyecek o gülümseyişin varlık sebebini. Her gören beni kendisinin mutlu ettiğini düşünecek belki... Sense dudaklarımda taşıdığım ama dudaklarımın hiç dokunamadığı olarak kalacaksın bende.
Oysa ne kadar iyi biliyordum, seni tanıyacak kadar şanslı, senin olamayacak kadar bahtsız olduğumu... Bir şarkıdan ezberlemiş gibiydim adını... Benim olmayan, bana söylenmeyen ama hep benimmiş gibi duran bir şarkıdan...
Gidiyorsam, aşkının geçmişime hesap sormasından korktuğum içindir. Ben geride bıraktıklarımla yaşamam, geride bıraktıklarım benimle yaşasın. Tozlu anıları silerken bir kıymık gibi batıyor elime pişmanlıklar. Ve anladım ki iyileştirilemeyen tek şeydir anılar. Geçmiş yoruyorsa insanı, ‘şimdi’ daha fazla yoruyormuş. Ve her gelecek diye beklediğim hep geçmişte kalıyormuş.
Sen bana neleri öğrettin biliyor musun? Acısı duyulmayan aşkın, aşk zannedilen aşk olduğunu… Kendime bile başkalaşacak kadar aşklaşabileceğimi. Kendimden başka kaybedecek hiçbir şeyim kalmadığında, aslında her gidenin biraz beni götürdüğünü, biraz kendini bıraktığını ve bu yüzden azalarak çoğaldığımı… Aşkın uzaktan bakınca seçilmediğini, yaklaşınca geçilmediğini, aşk sancısının çatlattığı dudakları hiçbir rujun örtemediğini… Başkasına ait sandığın yollarda ona ait izler ararken, kendi ayak izlerine rastlamanın aklı başa değil kalbe toplamak olduğunu ve bu uğurda sensizlikten ölmemek için sensizliğe tutunmayı… Ama en çok, insanın tanrının kendisine bahşettiği mükemmelliği bozmayacak kadar mükemmel olmadığını öğrettin.
Acılarımın en tatlısıydın. Kalsam kendimi üzecektim, gitsem seni… Ne gidecek kadar korkaktım, ne kalacak kadar cesaretli. ‘Korkma’ dedim kendi kendime, ‘ölünce geçer korkma.’ Ama ölmedim!Öyle bir yerdeyim ki şimdi ne seni sevebiliyorum, ne senden başka birini…
Kimse aradığını bulamadı aşkta. Ya yarım kaldık ikimize, ya fazla geldik birbirimize. Âşık olmak istediklerimizle âşık olduklarımız birbirini tutmadı. Kimimiz olanla yetindi, kimimiz yetinemedi kendi yalnızlığıyla bile... Biraz da cesaretti aslında aşk, gözünü budaktan sakınmamaktı. Ve kabullenmekti olanı da, olmayacak olanı da... Aşka soyunmuşsan yorgun bir hayatın içinde, göze almalıydın getirirken götüreceklerini.