Böyle ayaklarından tepene kadar yükselen bir ateş var o ateşle etrafı yakar yıkarsın öyle bir sinir. Kıskandığın şeyi-kişiyi alıp göğüs kafesinin içine saklayasın geliyor.
Sevgilim, sana yavaş yapılmış kahvaltılardan, sıcak ekmek için yürünmüş yollardan, çift okeyle bitilen okeyin heyecanından, yüzünü güneşe tutup sıcaklığını hissettiğin o kısacık andan, yamalı masa örtülerinden, özür dilenerek ve sevilerek sulanmış çiçeklerden, anne şefkatiyle beslenmiş kuşlardan, iç çekerek okunmuş hikaye kitabından, altı kısılmış tavşan kanı çay sıcaklığından ve kapalı gözlerle dinlenen şarkılardan geliyorum. Sana ne zaman gelsem, şu dünyada yeni, yepyeni bir anlam buluyorum. İnadına sevgi isteyen küçük kediler daha çok arttırıyor kalbimin ritmini, kasımpatılarımı daha başka bir aşkla okşuyorum. Bu aralar bilsen ne çok kitap kokluyorum, ne çok çiçekle konuşuyorum. Belki buradan değilse de, havalimanlarından, yol sonunda çıkılan sahilden, sokak lambası ışığında oturulan akşam kahvelerinden sana yazıyorum. Anlatacak ne var, ne çok şey var içimde böylesine biriken inan yazana kadar ben de bilmiyorum. Garip bir utangaçlıkla bir de, ne zaman sana gelecek olsam, yeterince yaşayıp yaşamadığımı kontrol ediyorum. Yaşamak, yani taze çilek tadını fark ederek, ağaçların yeşilini ayırt ederek, kedilerin patilerini öperek, durup göğe bakarak, bakıp da ilk kez görüyormuş gibi...Bilindik her şeyin ötesinde bir nevi, nefes almanın ötesine geçerek. Seninle bir kitap kokusunda ağaçları keşfedeceğim. Sonra sen de, içindeki tüm insanlarla beraber, sahaflara bir başka bakacaksın. Batan güneşin, sonra doğan güneşin, şu döngünün bir umut olduğunu ve o sürdükçe bir şansımız olduğunu göreceğiz seninle birlikte. Bir büyük inançla her şeyi mümkün edeceğiz, ya da mahvedeceğiz. Sana yazmak, bütün bunların sebebi olacak sevgilim, hepsinin sonucu ya da sonu olacak; bu da benim döngüm kalacak.Şimdi sorsalar, sana ne anlattım; biliyorsun, sana her şeyi anlattım.